Kıymetli konuğum 

Merve Akar Akgün

Evimde konuk ağırlamayı çok severim. Evime gelen konukların rahat etmesi, keyifli zaman geçirmesi, lezzetli yiyecekler yemesi, güzel içecekler içmesini ve hem benim evimde oldukları için özel hem de kendi evlerindeymiş gibi rahat hissetmelerini önemserim. Konuklarım birlikte “evim” dediğim yerde paylaştığımız zaman dilimini sonradan hatırladıklarında detayların bizi tekrar bir araya getirmesini isterim. Burak’ın bir Aloş desenini evimde ağırlama teklifine yukarıda açıklamaya çalıştığım düşüncelerim doğrultusunda heyecanla olumlu yanıt verdim. Daha evvel Aloş’u Nazlı Pektaş’tan epey dinlemiştim ve Bozlu Art Project’in yayımladığı Aloşname’yi incelemiştim. Fakat evimde bir Aloş yapıtı olması düşüncesi hiç hâsıl olmamıştı. Birkaç randevulaşmadan sonra Burak’ın ofisime bırakmak suretiyle bana ulaştırdığı bir grup fantastik canlının desenini duvarıma asmam evimdeki başka bir konuğum sebebiyle iki hafta bekledi. Saygı, sıcaklık ve cömertlikle yaklaştığım diğer konuğum annem ve babamın beyaz Van kedisi Kiki çok yaramaz olduğu, kulakları işitmediği ve evinden uzakta olduğu için sadece Aloşname desenini asamamama değil aynı zamanda evdeki başka tabloları da bir zarar görmemeleri için yerlerinden indirerek başka bir yere kaldırmama sebep oldu. Çünkü dediğim gibi, konuklarım benim için önemli, bir kedi, bir insan ya da bir tablo olması bu gerçeği değiştirmiyor. Kiki bizde kaldığı süre zarfında gönlünce yaşamını sürdürdü ve annemlerin seyahatten dönmeleriyle evine döndü. Ben de aynı gün yeni konuğumuz Aloş desenini konuk evin en güzel yerine oturtulur düsturuyla yatak odamızda kızımın yıllar önce yaptığı düşkapanını çıkararak duvardaki çakılı çiviye taktım: “Sefalar getirdiniz.” Aloş’un sanatsal mirasının önemli bir kısmını oluşturan Aloşname benim zevkime hitap eden bir estetiğe sahip değil diye düşünüyorum ilk olarak. Fantastik ve grotesk öğeleri hiç özdeşlik kuramadığım bir şekilde resmeden Aloş yarattığı kişisel dünyası ve sanatıyla ortaya koyduğu içsel çatışmalarını ve toplumsal sorunları eleştirel bir üslupla ifade ederken kullanmayı tercih ettiği formları, yaratıkları, figürleri bir masal anlatısına benzetmeye çalıştım. Olmadı. Bu detaylarla dolu kompozisyonun bana aynı anda hem bilim kurgu filmlerini hem çocuk kitaplarını hem de Anadolu halılarını düşündürmesi normal mi? Bir sabah Refik’in bana “Merve ben bu eserle hiç ilişkilenemiyorum.” demesiyle evimdeki konuğa ayıp mı oluyor düşüncesinin ruhuma intikal etmesi birkaç saniye sürdü. Sanat tarihi açısından bir doruk noktası olarak kabul edilen bu seriyle ilgili yeterli bilgiye sahip olmadığım için mi anlayamıyordum? Önce 1977’ye tarihlenmiş konuğumun dünyaya geldiği yılın Türkiye’nin siyasi ve toplumsal olarak karışık olduğu bir dönem olmasının önemini idrak ettim. Midelerinde lego parçaları var gibi görünen bu dinozorumsu robotik figürlerin ve ana karnında bekleyen balbal bebeklerin yaşadığını varsaydığım distopik ortam peri bacaları olabilir mi acaba? Çünkü benziyor. Aloş sanatsal manifestosu gibi gördüğü Aloşname’de dönemin politik olaylarını, adaletsizlikleri ve insan hakları ihlalleri gibi meseleleri sembolik bir dille anlatıyor. Oluşturduğu fantastik ve aykırı dünya ile aslında arzu ettiği adil ve özgür dünyayı tasvir ederek izleyiciyi ters köşeye yatırıyor. Yani beni... Çünkü Aloş’un dünyasına girdikçe yapıta yaklaşıyor, zamanla bu çizimdeki hoşlanmadığım figürlere sempati beslemeye ve hatta bir tanesini özellikle ilgi çekici bulmaya başlıyorum. Bu değişen durum beni etkiliyor. Aloşname’ye tüm kalbimle kapılıyorum. Aloşname kitabından sürekli serideki başka işleri de inceliyor sonra dönüp duvarımda asılı olanın “bambaşka” olduğu düşüncesine varıyorum. Çünkü artık ona karşı objektif değilim, bu anlatıyı seviyorum ve Aloş’un bu ifade şekline hayranlık besliyorum. Taşıdığı evrensel temalar nedeniyle günümüzde de güncelliğini koruyan bu seri bir desen serisi olmanın çok ötesine geçerek bazılarına göre bir sanatsal manifesto bazılarına göre ise bir düşünce sistemi. Ben konuğumu daha yakından tanımış olmaktan, konuğum da onu yerleştirdiğim yerden mutlu olsak gerek ki artık yaşamsal düzenimizin bir parçası oluveriyor. Yatak odasında asılı olması sebebiyle uyku öncesi rüyaya dalmadan gördüğüm figürler olarak her daim hatırlayacağım onlarca detayıyla zihnimde yerini aldı bu desen. Bakalım nasıl vedalaşacağız kıymetli konuğumla?

 

Fotoğraf: Sıtkı Kösemen

Kapak Fotoğrafı: Maya Türkdoğan
 

İlginizi çekebilir: