(“Paintings landscapes is creating cosmic event. The actual space of painting - its very dimensions - is the space of memory.” Etel Adnan)
“Manzara resmetmek kozmik bir olay yaratmaktır. Resmin gerçek mekanı - onun derinlikleri - hafızanın mekanıdır. ” Etel Adnan
Manzara bakışımızla çok uzaklara gidip mesafeleri, görünenin ötesini, dünyanın büyüklüğünü, kendi bedenimizi, bir anda nerede olduğumuzu, ayaklarımızın nereye bastığını hissettiğimiz bir yerdir. Manzara gerçek ile hayaller ve düşünceler dünyasına, bakışımızın belirlediği farklı zaman boyutlarına geçiştir.
Bilinmedik bir yerden gelip bilinmedik bir yere giden tanıdık gelen ama bilinmeyen uçan cisimler, doğanın gücünü belki de çığlığını temsil eden girdaplar, yarı nesnel yarı havasal oluşumsal nesneler ve mimari yapılar, el değmemiş bir doğaya ait izlenimler; içeriden dışarıya bakılarak kurgulanan, aynı zamanda doğu ve batı manzara resmi geleneğine atıf yapan, insan ölçeğinde devasa bir manzara resminde yer alırlar. Şimdiki zamanda yeniden kurgulanan geçmiş ve gelecek anıları bu manzarada mekanların hafızasında aranırken, süreç resminin öngörülemeyen değişimlere açık üretim mantığı içinde, çevreleyen dünyanın anlık yansımaları resimlerin kurgusuna eklenir.
Bu kurgusal manzara sürekli değişen ve daha da belirsizleşen bir gelecek kavramı üzerine odaklanır. En sarsıcı şekilde belki de kaybettiklerimizin ardından hissettiklerimiz gibi yaşamımızda büyük etkiler yaratan değişimler veya anlık kırılmalarla öngörülemeyen gelecek bir anda adeta somutlaşır, uzaklaşır, aynı anda geçmişimiz de değiştirir. Ansızın beklenmedik durumlarla karşılaşan insanların bu mekanda var olma mücadelesi gibi, sürekli olasılıklar üzerine kurgulanan, ilişkiler ağı içinde adeta bir denklem gibi etkilere karşı sürekli tepkiler üreten, hiçbir şeyin durağan olmadığı, her şeyin oluşumsal, her an değişebilir olduğu bir resimsel mekan kurgulanır.
Resimlerdeki teknolojik nesneler, nesnelerin yapılanması , hız ve haraket Futurizmle ilişki kurabilir; ancak bu daha çok hızlanmış gibi hissedilen şimdiki zamanı algılama biçimimizle ilişkidir. Teknolojideki ilerlemeler, medya araçları ve internet günümüz insanının zamanı algılama biçimi gibi mekanı algılama biçimini de değiştirmiştir. Dünya küçülmüş, mesafeler, aralıklar ortadan kalkmıştır. İnternet bir mekansızlaşma hissi ortaya koyarken, her an bir şey bitmeden yeni bir şeyin hayatımıza girmesiyle bir tamamlanmamışlık durumu yaşanır.
Resimler bu algılama biçimimizi yansıtan belli odaklanmaların olduğu ama resimlerdeki atmosferik, çevresel mekan algısıyla, sinamatografik bir art ardalık gibi, öncesi ve sonrasına atıflar yapan, sanki rasgele bir anın yakalandığı bir süreklilik anını yansıtır. Yer yer bırakılan tuvalin beyaz zemini, bu mekanda gidilen en uzak derinliği hem de her şeyden bağımsız devam eden, aslında var olmayan bir önceki ve sonraki resme atıflar yapar.
Mekanın sınırları zorlanır. Yer yüzü ve gökyüzü arasında geçişken, yoğun olaylar örgüsünün yaşandığı bir ara alan eklenir. Resimsel mekan dışarıya doğru genişler, içeriye doğru çekilir. Renge dayalı üç boyutlu mekan algısı aranır. Herşeyi kaplayan havada boşlukluklar ve doluluklar yer değiştirir. Yarı havasal yarı renksel, oluşumsal nesnelerle ve mimari ögelerle mekan içinde mekan aranır. Mekan girdaplarla yer kabuğunun görülenin altına, uçan cisimlerle gökyüzünün de ötesine taşınır. 2000 lerin başından bu yana uçaklar arabalar uzay araçları resimlerimde, mekanda insanın varlığının arandığı nesnelerdi. Kaybettiklerimin ardından gelecekten anılar oluşturduğum dönemde veda imgelerine dönüşen uçaklar, süreç içinde bir bakıma resmin iç dinamiklerinin ürettiği, hatta aerodinamik bile olmayan resmin uçan cisimlerine; kurgunun ve anlatının temel elemanlarına dönüştüler. Resimlerde çoğu zaman yukardan bakıldığı izlenimi yaratan mekanlar, aynı zamanda izleyicinin de sanki uçan bir araç içinden ya da bir kameradan baktığı izlenimini uyandırır.
Uzaklaşan Gelecek Hatırlanan Manzaralar’da, şimdiki zamanı ve mekanı algılama biçimi üzerinden kurgulanan manzaralar; benim de daha önce hiç görmediğim, bir “ gelecek manzarası”na; aynı zamanda soyutlama ve figürasyonun sürekli aynı anda var olma mücadelesinin de yaşandığı, dışavuruma dayalı varoluşsal bir metafora dönüşür.